Anna Freud, böylesine ‘büyük’ bir soyadını sadece babasının kızı olarak taşımakla kalmayıp, psikanaliz öğretisi içinde kendi çalışma alanını açan, genişleten ve katkı sağlayan değerli bir isim oldu. Özellikle çocuk psikanalizi ve ego psikolojisi ekolünü geliştiren Anna Freud, görüş ayrılıkları yaşadığı kişilerle pek çok ateşli tartışmaya girdi. Aslında bu alanda bizi zenginleştiren farklı bakış açılarına ve düşünme biçimlerine öncülük ettikleri için tüm bu tartışmalara minnettarız. Günlük hayatımızın (hatta geceleri rüyalarımızın) içinde her daim yeri olan savunma mekanizmalarıyla ilgili kuram Anna Freud sayesinde başka bir boyuta taşındı. Şimdi, “Ben ve Savunma Mekanizmaları” kitabıyla birlikte Anna Freud’un zihin kapısından içeri girelim…
Benliğin, dolayısıyla savunma mekanizmalarının gelişimi en erken dönemlerden itibaren başlar. Anna Freud da savunma mekanizmaları kuramını bize anlatırken sık sık çocukluk döneminden örnekler kullanmış. Abilerinin fiziksel gücü ve aileden aldıkları özel ilgi ve konumla duygusal açıdan baş etmekte zorlanan bir kız çocuğu, bedenini onlar gibi güçlendirmeye yatırım yaparak bu duyguları yadsıyabilir. Kendinde olmayanın (sembolik olarak penisin) yerine jimnastikte harikalar yaratacaktır… ya da rüyasında evcil hayvanı olarak bir aslana sahip olan çocuk, asla karşısına alamayacağı bir rakip olan babasının kudretini yadsıyarak, korkularını tersine çevirmiştir. Aslan (sembolik olarak baba), ona saldırabilecek bir düşman değil, sadık evcil hayvanıdır. Böyle bir fantezi, çocuğu pek çok zorlantıdan korur, işe yarar bir savunma mekanizmasının örneğidir bu rüya.
Kitabın bir yerinde savunmalara dair birçok öğretiyi hoş bir şekilde özetleyen bir kısım var:
“Üç yaşındaki çocuğun odasında dört iskemle var. Bu iskemlelerin birincisine oturduğunda geceleri Amazon Irmağı’nda akış yönünü tersine yol alan bir macera avcısı, ikincisine oturduğunda kükreyince dadısı ürküten bir aslan, üçüncüsünde denizde gemisini süren bir kaptan oluyor. Ama dördüncü iskemlede, ki bu yüksek bir mama sandalyesi, yalnızca kendisi, yani küçük bir oğlanmış gibi yapmaya çalışıyor. Haz dolu bir fantezi evrenini yaratmaya yarayan ögeler her zaman çocuğun elinin altındadır. Fakat onun gerçek görev ve başarısı gerçekliği tanımak ve özümsemek olacaktır.” Yani o çocuk olduğunu kabul edebilmek. Yetişkinlikte kendimize dair sağlıklı bir gerçeklik algısının temeli burada saklıdır. Fantezi ve gerçeklik arasında güvenli bir şekilde yolculuk edebilmek…
Tabii insanın yaşı büyüdükçe fantezi ve gerçeklik algısı değişir ve ‘hayatın gerçekleri’ dediğimiz şartlara uyum sağlamak gerekir. Yetişkin dünyasında artık savunma mekanizmaları da daha nitelikli formlara dönüşmelidir. Örneğin yansıtma mekanizması (en basit haliyle, kendimizde tahammül etmenin ve sahiplenmenin zor olduğu duyguları sanki karşı tarafa aitmiş gibi ona mal etmek) ikili ilişkilerimizi bozacak bir hasara sebep olabilecekken, kişinin ruhsal yapısıyla eş duyum içinde bir hobi veya meslek seçimi yapması (yani yüceltme) yaşam kalitesini arttıran üst düzey bir savunma mekanizması olabilir.
Anna Freud’un çocuklarla çalışma biçimleri açısından ve kuramsal olarak görüş ayrılıkları yaşadığı kişilerin başında Melanie Klein geliyor. Bu ateşli tartışma da bir sonraki yazının konusu olsun…
Freud, A. (1948). The ego and the mechanisms of defence. London: Hogarth Press.
Türkçe basım: “Ben ve Savunma Mekanizmaları” Metis Yayınları