Korona Günlerinde “Normallik”

“Anormal bir duruma gösterilen anormal bir tepki, normal bir davranıştır.”

Viktor E. Frankl

Korona virüs salgınıyla baş etmeye çalıştığımız şu günler de, hayatımızın olağan akışının bozulduğu, “anormal” diyebileceğimiz durumlardan. Bu yüzden bu süreçteki davranışlarımızı da içinde bulunduğumuz şartlara göre değerlendirmek gerek.

“Bilgisayarımla konuşuyorum”, “Günde 20 defa ellerimi yıkıyorum”, “Sürekli yakınlarımın iyi olup olmadıklarını kontrol ediyorum”, “Aşırı yemek yiyorum”, “Malzeme istifliyorum”…  

Başka bir zamanda ruh sağlığı açısından zihinlerde hemen bazı ampullerin yanmasına sebep olacak bu durumlar, şimdilerde ise çoğunluğunun davranışı diyebiliriz. Hatta herkesin toplu olarak böyle davranışlar göstermesinin, kişileri bir parça rahatlattığı görüşünde olanlar var. Bunlar bize etiketler yapıştırmayıp, her insanı içinde bulunduğu şartlara göre değerlendirmek gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor. 

Peki bunların hepsine “normaldir” deyip geçecek miyiz? Öncelikle evet, hepimiz travmatik bir durumla baş etmeye çalışıyoruz ve bunun için iç dünyamız bazı savunmalara başvuruyor. Bu yüzden bazı şeylerin yalnızca bizimle ilgili olmadığını, ortak deneyimler yaşadığımızı ve anormal tepkilerimizin içinde bulunduğumuz anormal durum için normal olduğunu kabul etmek lazım.

Peki neden böyle davranıyoruz? Bu zorlu süreçte deneyimlediğimiz, “aşırı” yada “garip” diye nitelendirdiğimiz davranışlarımızı açıklayabilecek kavramlardan biri ise “regresyon”.

Regresyon nedir?

Duygusal stres karşısında hepimiz zaman zaman çocukluk evrelerine ve bu basamakların gerektirdiği psikolojik süreçlere geri dönebiliriz. Psikanalitik bir terim olan regresyon; bu gerilemeyi, ruhsal olarak geri döndüğümüz döneme özgü duygular hissetmemizi ve davranışlar göstermemizi tanımlar.

Regresyonu çocuklarda daha belirgin görürüz, örneğin anne babası kavga etmeye başlayan bir çocuğun yıllar sonra altını ıslatmaya geri dönmesiyle. Biz yetişkinlerde ise daha örtük bir şekilde var olur, fakat hayatta yaşadığımız stresler, belirsizlikler ve kaygıların ardından, çocuk ya da yetişkin hepimiz regresif bir konuma geçebiliriz.

Freud’un gelişim evrelerinden hangisine geriledik?

Böyle zamanlardaki davranışlarımıza daha yakından baktığımızda, çocukluğun hangi zamanlarına, ne gibi ihtiyaçlara bir dönüş yaptığımızın ipuçlarını bulabiliriz. Örneğin, annemizin bizi beslediği zamanlara geri dönüş arzumuzun sinyallerini, bizi eskiden beri rahatlatan yiyeceklere daha çok yönelmemizde görebiliriz. Bu tarz bir regresyon, eskiye göre daha fazla yemek yememizle ya da konuşmamızla da kendini gösterebilir, küçük bir çocukmuş gibi beslenme ihtiyacımız artar. 

İstifleme, biriktirme ihtiyacına gelecek olursak, bu da tuvaletimizi yeni yeni kontrol edebilmeye başladığımız döneme bir gerilemenin işareti olarak görülebilir. Tıpkı o dönem olduğu gibi şu günlerde de bir şeyleri aşırı kontrol etme isteğiyle dolu olabiliriz. Hiç olmadığı kadar egzersize yönelmek de keza bedeni kontrol altında tutma arzusuna bir gönderme denebilir. Küçükken meselemiz çişimizi, kakamızı yönetmekse şimdi de kiloları, kalorileri yönetmek belki de.

Peki regresyon neden devreye girer, ne işimize yarar?

Regresyon, aslında bize günlük hayattaki adaptif özelliklerimizin zayıflayıp, daha kaygılı ve çocuksu bir konuma geçtiğimizin sinyalleri verir. Fakat gerilemek, kulağa olumsuz gelse de, çok doğaldır ki insan gelişiminde hiçbir zaman hep iyiye doğru ve dümdüz bir ilerlemeden bahsedemeyiz. Bu kavram da, oku ileriye atmak için, önce biraz geriye çekmeye benzer. Yani regresyon fark edilip psikolojik olarak çalışıldığında, daha ileriye gitmemize yardımcı olacaktır.

Aslında tüm bu süreçte, ortak deneyimlerin yanında, kendi bireyselliğimizi inceleyebilir, ruhsallığımıza dair önemli keşifler yapabiliriz. Bugünlerde sizin iç dünyanız daha çok hangi savunmalara başvuruyor? Kendinize has baş etme biçimleriniz neler? Bu gibi soruların yanıtlarını gördükçe, hayatta işimize yarayan veya olumsuz sonuçlanan bazı mekanizmalarımızı, ve belki de bunların nasıl temellendiğini, fark etme şansı yakalıyoruz.

Kendimizi daha iyi tanıyacağımız alanlar yaratması, olağandışı bir durum yaşamanın olumlu bir yanı belki de.

Uzm. Psk. İrem Akın